Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Feodalitenin Doğuşu
Feodalite Nedir?
Bildiğimiz anlamda feodalitenin yani klasik feodalitenin ortaya çıkışının, Fransa’da Karolenj İmparatorluğunun batışının ardından, (IX. yüzyıl sonları, X. yüzyıl başları) İngiltere’de ise Norman İstilası sonrasında (1066) yaşandığını görmekteyiz. Feodal düzenin sadece siyasi bir anlayış olarak görmek gayet yanlış olacaktır. İşin iktisadi, hukuksal ve sosyal yanlarını da göz ardı edemeyiz. Bu düzende birlikten söz etmek mümkün değildi. Birlikten kastımız ise insanların bir devlet birliği çatısı altında yaşamadığı bir rejimden bahsediyoruz.
Ülkelerin bir çok beyliğe bölündüğünü gördüğümüz feodalitenin siyasi olarak en büyük özelliği buydu. Halk ise devletin değil bir nevi toprak ağası diyebileceğimiz senyörlerin buyruğu altına giriyorlardı. Kölelikten farklı bir durum olarak görebileceğimiz “bir kişinin buyruğu altında yaşama” bütün kıtada çok çabuk kabul görmüştü. Barbar istilası sonucunda oluşan güvensizlik ortamı, kıta insanını kendilerine senyör seçmeye mecbur bırakmıştı.
Bu rejimde, senyörlerin hükümranlığı altındaki topraklar, Fief Sözleşmesi ile bir düzene bağlanmaktaydı. Sözleşmenin bir tarafı senyörler iken diğer tarafı da vasal veya tabi olarak adlandırabileceğimiz halktır. Senyör bu sözleşme ile kontrolü altında tuttuğu toprağın üzerinde vasalın yararına olacak şekilde adaleti dağıtacağını beyan eder. Vasal olan kişi ise senyöre birtakım hizmetlerde bulunmayı vaat eder.
Feodal Düzende Sosyal Sınıflar
Feodal dönemdeki sınıfları, soylular, rahipler, köylüler ve serfler gibi sınıflara bölebiliriz. Sosyal sınıfların farklı hukuksal hakları mevcuttu . Bu bakımdan günümüzdeki sosyal sınıflardan daha keskin çizgilerle ayrılmaktadırlar.
Hindistan’daki kast sistemi kadar kapalı bir sistem olduğunu söyleyemesek de sınıflar arasındaki geçiş pek de kolay değildir. Soylular ile rahipleri ayrıcalıklı sınıflar olduğunu görmekteyiz. Özgür bir şekilde yaşayabilen köylüler ve serfler, bütün üretimi yapmalarına rağmen, üretimi yaptıkları araçlara ve toprağa tam olarak sahip olmamakla beraber, hukuki olarak da bu iki sınıftan aşağıda kalmışlardır.
Öte yandan zanaatin ve ticaretin gelişmesiyle birlikte kentlerde yeni bir sosyal sınıf ortaya çıkmıştı. Burjuva olarak adlandırılan bu sınıfın zenginliği, toprağa bağlı değil, ticarete dayalıydı. Feodal sistemin getirdiği ve soyluların yararlandığı hukuksal ayrıcalıklardan da yararlanamamaktaydılar. Bunun sebebi ise ayrıcalıklı sınıflar gibi savaşla uğraşmadıkları ya da toprak sahibi olmadıkları içindi. İlerleyen yıllarda ise feodalitenin oluşturduğu sosyal yapıyı değişime uğratacak olan sınıf ise burjuva sınıfı olacaktı.
Yorum Yaz